Nedir Yani?

Bu blog, bir kader ortaklığıdır. Bu blogun bir ayağı Londra'daysa, diğer ayağı İzmir'dedir. Bu blogun yüreğinin bir yanı İstanbul'da atıyorsa, yüreğinin diğer yanı Kiel'de atıyordur. Bu blog Kibariye'yi benimsediği kadar, Oxford'da da okumuştur. Bu blog "Gamzedeyim Deva Bulamam" şarkısını söylediği kadar, Karşıyaka için Mehter'i de söylemiştir.

Bu bloga adam olmaz da dediler, bu blogu disipline de verdiler ama bu blogu başkan da seçtiler. Bu blogu Hamburg'ta bara almadılar, bu bloga kızlar yüz vermediler, bu bloga İstanbul'da iş vermediler. Bu yüzden bu blog, biraz Çiçek Abbas'tır, biraz Yedi Bela Hüsnü'dür, biraz Şaban Erkök'tür ama en çok Türk Sanat Müziği aşkı ile Şakayla Karışık Sadri Alışık'tır.

Bu blog göçtür, gurbettir, sıladır, spordur, aşktır ve elbet yaşamdır.

1.11.2010

Galatasaray'ı Yenip Kendine Yenilmek

Geçtiğimiz hafta pazartesi senenin ilk basket maçına gitmek üzere hazırlandım. Yine geç kaldım çünkü salonun eve yakınlığının rehaveti, internet işlerinin bir türlü bitmemesi, son dakika gitsem mi gitmesem mi tereddütleri yine gene yaşandı. Ben çıkamadan maç başladı zaten. İlk periyot da bitti, sonunda dışardayım... Ege Park'la salon arasındaki karanlık yoldan geçiyorum. Bakıyorum salonun önü de karanlık. Maç olmayan zamanlar bu yolun alabildiğine aydınlatıldığına şahit oldum. Sonuçta sokak lambaları var ama biri bunları açmıyor ya da lambalar bozuk, patladı aylardır değiştirilmiyor. Oranın en çok kullanıldığı, insanların ve arabaların en çok bulunduğu zamanda ortalık karanlık.

Park etmiş büyük otobüslerin ve ağaçların arasında siyah imgeler görünce kaldırımdan yola iniyorum. Puslu salon önüne geliyorum. Bilet gişesi köşede duruyor, etrafında simitçi kumrucu atkıcı, kapıda polisler sarhoşun tekiyle uğraşıyor adam "esrar içtim ben n'olcak" diye bağırıyor. Gişenin yanında da yeşil kırmızı atkılı biri, arkadaşını bekliyor olmalı... Tam gişeye yanaşmış cüzdanımı çıkarıyorken "Bilet mi alacaksın, istiyorsan ben de var 10 liraya vereyim" diyor. Biletin 15 lira olduğunu biliyorum, arkadaşı gelmeyeceği için bileti elinde kaldı diye düşünüyorum ve gülümseyerek adama doğru yöneliyorum. Veriyor elindeki diğer yeşil kırmızı kağıtlara benzer bileti, bakıyorum, geçen seneki beyaz biletlerden farklı. "N'oldu elinde mi kaldı" diye yoklama çekiyorum hafif gülerek, cevap gelmiyor. Okumaya çalışıyorum güç bela karanlıkta üstünde Pınar Karşıyaka - Galatasaray C. Crown yazıyor. Veriyorum parayı, gişedeki adam bana bakıyor, önünden geçip polis kontrolüne yöneliyorum. Girişteki yokuşu çıkarken etraf aydınlanıyor, bilete tekrar bakıyorum "2010-2011 Beko Basketbol Ligi Kombine Maç Bileti Pınar Karşıyaka Basketbol Takımı" yazıyor. Refleks bir küfürle şaşırıyorum, kızgınlıktan bi tane daha. Napıcam şimdi? Geri mi dönücem, biraz önce kaldırımdan indiydim olası serserilerle muhatap olmamak için. Şimdi gişenin, polislerin hemen yanında milleti kazıklamaktan çekinmeyen yeşil kırmızı atkılı birine "Beni kandırdın, ver paramı geri ver yaaa" mı diyeceğim? Dersem ne olacak alabilecek miyim? Alamazsam polise şikayet edebilecek miyim? Edersem yardımcı olacaklar mı? O sıra olsalar sonra ne olacak?

Bu kadar sorunun cevabıyla uğraşmaktansa sonuç olarak bilete 5 lira az ödemenin bencilliğiyle yokuşa devam ediyorum. 2. periyodun ortaları. Kapıda bilet kontrol için kimse yok-geçen sene ilk yarı bitene kadar olurdu-. Polis kontrolü. Cepler kontrol ediliyor dışardan. Eline anahtar geliyor herhalde, "Bozuk para, çakmak var mı?", "Yok". Sigara içmem, bozuklar cüzdanın içinde, dürüst olmaktan vazgeçtim bi süre önce... Tribüne girişinden çıkıyorum, ekürinin yanına gitmek için Çarşı'nın arasından geçiyorum. Onlar da benim gibi seviyorlar bu takımı, bağırıyorlar sesleri gidene kadar. Kimisi ise bu sevdadan faydalanmaya kalkıyor, eline bir yerlerden geçen kombineleri insanlara daha ucuz diye satıp kulübe gidecek paraya engel olup kendilerine kazanç sağlıyorlar. Elde bileti kaldığını düşünüp parasını kurtarmasına yardımcı olacak insanların güveniyle, saflığıyla oynuyorlar, boyunlarında yeşil kırmızı atkı...

Arkadaşımın yanına varıyorum, nerde kaldığımı soruyor, kazıklanmaktan geldiğimi söylüyorum elimdeki kime ait olduğunu bilmediğim belki de elde kalıp birileri tarafından dağıtılan kombineyi gösterip "Ah be Emrah" der gibi hafif tebessümle başını yana yatırıyor arkadaşım. "Boşver napalım" diye elimi koluna vuruyorum, tecrübeyi yine parayla satın aldık...

Hiç yorum yok: