Nedir Yani?

Bu blog, bir kader ortaklığıdır. Bu blogun bir ayağı Londra'daysa, diğer ayağı İzmir'dedir. Bu blogun yüreğinin bir yanı İstanbul'da atıyorsa, yüreğinin diğer yanı Kiel'de atıyordur. Bu blog Kibariye'yi benimsediği kadar, Oxford'da da okumuştur. Bu blog "Gamzedeyim Deva Bulamam" şarkısını söylediği kadar, Karşıyaka için Mehter'i de söylemiştir.

Bu bloga adam olmaz da dediler, bu blogu disipline de verdiler ama bu blogu başkan da seçtiler. Bu blogu Hamburg'ta bara almadılar, bu bloga kızlar yüz vermediler, bu bloga İstanbul'da iş vermediler. Bu yüzden bu blog, biraz Çiçek Abbas'tır, biraz Yedi Bela Hüsnü'dür, biraz Şaban Erkök'tür ama en çok Türk Sanat Müziği aşkı ile Şakayla Karışık Sadri Alışık'tır.

Bu blog göçtür, gurbettir, sıladır, spordur, aşktır ve elbet yaşamdır.

16.12.2010

Tek Farını Parlatan Uyanıklar

Sürücülük hayatım boyunca tek trafik cezamı 2 sene önce Bostanlı yalısında aldım. İhlalim kırmızı ışıkta geçmek değildi, hız sınırını aşmak da. Yediğim portakallar alkol sınırına dayanmama yetmez zaten. Sebep sis farlarımın açık olmasıydı...
Arabanın kısa farlarında arıza vardı ve gereğinden parlak yanıyorlardı. Hatta birkaç gün öncesinde Bodrum dönüşü otobanda bir arabayla neredeyse sırf bu yüzden kavga edecektik. Adamın arkasındayken farımdan rahatsız olmuştu ve haklı olarak rahatsızlığını belirtmek için dörtlülerini yakmıştı, ben de selektör yaparak uzunlarımın değil kısalarımın açık olduğunu anlatmaya çalıştım, ama adam gurur meselesi yapıp yavaşlayıp arkama geçti ve uzunlarını yakıp kendi çapında öç almaya çalıştı. Devam edip bunu bir döngü haline getirseydim işin sonu iyi olmayacaktı, zaten kusurluydum bu yüzden dikiz aynamı kaldırıp yola devam ettim.

İzmir'e geldiğimde arabayı servise hemen götüremediğim için bir akşam idare etmem gerekti. Annemle beraber anneannemin evinden dönerken uzun gibi yanan kısalarım yerine parklarımı ve ön sis farlarını yaktım. Bostanlı pazar yerinin önüne kurulu trafik ekibi arabamızı durdurdu. "Sis farını normal havada yakmak yasak" dedi memur bey. Ben de yakmak zorunda kaldığımı, çünkü kısalarımda arıza olduğunu, yaksam sis farından daha çok göz alacağını söyledim. Yolu zaten şehir ışıkları aydınlatıyordu, diğer araçların da beni farketmesi için zorunluluktan sis farlarımı yakmıştım. Ama trafik polisi arabayı tamire götürseydiniz, kullanmasaydınız diyordu. Arızanın daha yeni olduğunu, götürmeye vaktim olmadığını söyledim-burada kendimi haklı görmüyorum elbette, sadece yanımızda aynı bizim gibi sis farı yaktığı için durdurulan apaçilerle aynı kefede olmadığımı anlatmaya çalışıyordum polise- kendisi bir kere durduğunu ya da bir kere görüntünün kaydedildiğini ceza yazmadan bırakamayacağı tarzında bir şeyler söyledi. Ben de yıllardır artistlik olsun diye sis farlarını yaktıkları için kızdığım kişiler gibi kırk yılın başında bir defa o da zorunluluktan yaktığım sis farı yüzünden ceza yediğimden, ehliyet aldığım günden beri kurallara saygılı, idealist bir şoförken, boş yolda şerit değiştirirken bile sinyal verme alışkanlığına sahipken bundan sonra kontrol olmadığı takdirde sonuna kadar kendi menfaatim için kuralları çiğnemeye karar verdim. Çünkü cezalarda, uygulamalarda, kontrollerde bir standart yokken, şimdiye kadar herkesin yaptığı yanına kâr kalırken benim o durumda ceza yemem, kızdığım kişilerle hak etmediğim şekilde aynı kefede olmak beni çok rahatsız etti.

Şu an halen sis farlarını yakarak dolaşan, bangır bangır müziğini bize dinleterek rahatsız eden, dönülmezden dönen girilmezden girenleri görünce rahatsız olmakta ne kadar haklı olduğumu görüyorum. Bu ihlallerden sade vatandaş rahatsız olur ama müdahale etmez, polise bırakır. Ama söz konusu uzunları yakmak olduğu zaman mutlaka tepki verir benim otoyolda yaşadığım olay gibi. Ancak son zamanlarda trafikteki parlak zekalar tek farlarını parlatarak bu olaydan yırtmaya çalışıyor.

Karşıdan gelirken ya da arkanızda seyrederken fark edersiniz ki aracın bir farı normal yanıyor diğeri daha parlak. Bunu gidip sanayide tanıdık oto tamircilerine yaptırıyor olmalılar. Yolu daha iyi görmek için gidip bozuk gözlerini muayene ettirip gözlük takmak yerine yolu daha fazla aydınlatmak için bir farın ayarını değiştirip açıyorlar, başka sürücüleri rahatsız etmek pahasına. İşte tam bizim halka özgü bencilce şark kurnazı bir hareket. Karşıdan gelirken gözünüzü aldığı için selektör yapıyorsunuz, onlar da "asıl uzunlarım bunlar bak" diye selektör yapıyorlar. Küçük beyinleriyle bana cevap verdiğini sanan kendini akıllı sananlara "ulen gerizekalı bunlar senin kısalarınsa biri niye daha parlak, normal yanan mı arızalı, sönük olmasa da o da diğeri gibi parlak yansa uzunlarını yakınca stadyum mu aydınlatıcaksın lavuk!" diyorum ve açıyorum uzunlarımı. O da "anlamadı hıyar" diyip kendi çapında sinirlenip açıyor uzunlarını. Benim gözüm öyle ya da böyle zaten rahatsız, en azından kendi cezamı veriyorum onun da gözünü alıyorum.

Yollarda herkes herkese cezayı kendisi kesiyor. Kimi benim gibi geçici, kısmen rahatsız edici kimisi torpidosundan silah çıkartıcı can alıcı... Bunun sorumlusu ya da düzelticisi kimdir? Ona bir şey demeyelim de sürekli, standart, adil denetimleri yapıp caydırıcı yaptırımlar vermesi gereken kesinlikle trafik polisidir. Yoksa trafikte herkes birbirine ceza kesmeye, yakalanana kadar hatta devamında bile kuralları çiğnemeye devam eder.

Hiç yorum yok: