Nedir Yani?
Bu blog, bir kader ortaklığıdır. Bu blogun bir ayağı Londra'daysa, diğer ayağı İzmir'dedir. Bu blogun yüreğinin bir yanı İstanbul'da atıyorsa, yüreğinin diğer yanı Kiel'de atıyordur. Bu blog Kibariye'yi benimsediği kadar, Oxford'da da okumuştur. Bu blog "Gamzedeyim Deva Bulamam" şarkısını söylediği kadar, Karşıyaka için Mehter'i de söylemiştir.
Bu bloga adam olmaz da dediler, bu blogu disipline de verdiler ama bu blogu başkan da seçtiler. Bu blogu Hamburg'ta bara almadılar, bu bloga kızlar yüz vermediler, bu bloga İstanbul'da iş vermediler. Bu yüzden bu blog, biraz Çiçek Abbas'tır, biraz Yedi Bela Hüsnü'dür, biraz Şaban Erkök'tür ama en çok Türk Sanat Müziği aşkı ile Şakayla Karışık Sadri Alışık'tır.
Bu blog göçtür, gurbettir, sıladır, spordur, aşktır ve elbet yaşamdır.
12.07.2012
Most Played 20 Songs in my N95
10.06.2012
Dimağımdaki Avrupa Futbol Şampiyonaları
Türkiye'nin olmadığı Avrupa Şampiyonası ilgi çeker mi? Elbette her futbol şampiyonası gibi benim ilgili çeker. İtalya, Hollanda, İspanya, İngiltere, İspanya, Fransa gibi takımlar varsa diğer programlar ertelenir, iptal edilir bu maçlar seyredilir. Şimdiye kadar elden geldiğince seyrettik. Hafızamda ilk yer edinen turnuva Euro 96 olmuştu. İngiltere'de düzenlenen turnuvayı finalde Çek Cumhuriyeti'ni yenen Almanya kazanmıştı.
Önemli oyuncuları saymaya çalışayım ya da aklımda kalanları bu iki takımdan: Oliver Bierhoff, Karel Poborsky, Karel Rada, Stefan Kuntz, Andreas Köpke. Bu turnuvada Türkiye de yer almıştı. Maç sonuçlarımızı hatırlamam ama aklımda kalan Alpay'ın Hırvatistan maçıydı sanırım rakibi düşürmeyerek Fair Play ödülü aldığıydı. Ne kadar tezat değil mi?
Sonra Euro 2000... "There can be only one"... Hala tribünlerde, gollerde çalınan melodi, Campione şarkısı ve Belçika-Hollanda ortaklığındaki turnuva. 96'da olduğu gibi Türkiye'yle ilgili şeyleri net hatırlamıyorum, yazıyı yazarken araştırdım okuyunca hatırladım. Kolumu kırıp ameliyat olduğum yaz düzenlenen turnuvada Hakan Şükür kafasıyla Belçika kalecisinin(De Wilde olmalı) ellerinin üzerinden topu ağlara göndermişti. O turnuvada çeyrek finalde Portekiz'e 2-0 yenilmişiz. Erkeklerin maç hafızası bende pek geçerli değil herhalde ya da başarısızlıkları kaydetmiyor beynim. Bu da tam kişisel gelişim sloganı oldu: Başarısızlıkları silip atın, her zaman başarıları hatırlayın!
Turnuvanın finalinde İtalya-benim favori takımım- Fransa'ya altın golle kaybetmişti. Fransa 98'de yarı finalde penaltılarla kaybeden gök maviler önde gittiği maçta Fransa'nın son dakika golüne engel olamamış, uzatmada Trezeguet'in altın volesiyle kupayı kaybetmişti. Diğer bir deyişle Zidane Reyiz duble yapmıştı. Bir nevi 1999 Şampiyonlar Ligi Finali, Manu mucizesi gibi.
Yıl 2004. İzlediğim en sıkıcı Avrupa şampiyonası. Her takım maç öncesi rakibine saygı duyduğunu açıklıyordu. Takımlar bu kadar iddiasız, "bu maçı almak istiyoruz, biz daha güçlüyüz, kesin alacağız" demiyordu. Acaba UEFA'nın takımlara verdiği bir direktif miydi, "respect"i mi arttırmaya çalışıyorlardı? Belki de gerçekten takımlar kendilerinden emin değillerdi ki tek tek elendiler ve şampiyon Yunanistan oldu.
Sıkıcı, defansif, berabere ve tek gollü galibiyetlerle Yunanistan herkesi eledi ve kupayı kaldırdı. Defansı iyi yaptıkları için olsa yine bir derece takdir ederim ama İtalya da defansif bir ekolken yaptığı maçlardan zevk alabiliyorum. Euro 2004 tam bir hayal kırıklığıydı.
Biz mi? Biz play-off'ta Letonya'ya kaybetmiştik :)
Euro 2008'de biz vardık. Turnuva'nın "comeback kings"iydik. Ölüp ölüp dirildiğimiz, geriye düştüğümüz maçları oyunun sonlarında çevirdik, gruptan çıktık, çeyrek finali geçtik.
Yarı finalde öne de geçtik, topumuz direkten döndü. Ama Almanya'ya 90 dakikanın sonunda mağlup olduk. Ne demişti Gary Lineker, futbol 90 dakikadır ve falan filan işte. Bu da "futbol sadece futbol değildir"le beraber en klasik klişelerdendir. Futbol romantikleri çok severler bu lafları. Biz tabii ki onlardan değiliz. N'oldu 2002 dünya kupasında, Brezilya Almanya'yı yendi, n'oldu Bayern-Chelsea finalinde, Chelsea şampiyon oldu. Asıl 99'da n'oldu??? Mantık adamıyız ya sonuçta, spesifik maçlara bakma, 90 dakika sonunda hep Almanlar kazansaydı bütün şampiyonaları Almanlar kazanırdı, ama kazanamadılar. Demek ki hala ve hala Lineker'in lafını söylemeye gerek yok. (futbol romanitklerine sinirleniyorum, Almanlara değil).
Şimdi Sabri'nin yerine Gökhan Gönül, Rüştü'nün yerine Volkan olsaydı finale kalır şampiyon olurduk derdim ama Sabri de Semih'e yarı finalde asist yaptı ya da Rüştü de çeyrek finalde penaltıları kurtardı... Neyse, turnuvanın en heyecan veren takımı olarak akıllara kazındık ve sonraki zamanlarda "Semiiiiiiih", "Nihaaaat" diye bağırarak gerek PES'te gerek halı sahalarda gollerimizi attık.
Şimdi özlemle izlemeye başladığım maçları büyük ihtimal ortalara doğru başka şeylere tercih edeceğim, özellikle grubun 3. maçları olur bunlar ve büyük takımların dışındaki maçlardır. Ama şampiyon olabilecek 8 büyük takım ve heyecan yaratacak birkaç takım var ve sonunu heyecanla bekliyorum. Ayrıca biraaaderler yapılacak güzel organizasyonlara gebe olacaktır. İyi ki evli değilim şu sıra. İyi ki ilk maçlar saat 19:00'da başlıyor ve iyi ki işten normal saatinde çıkınca eve 19:00 civarı varıyorum. İnşallah bu hafta fazla mesaiye kalmam. İnşallah genelde fazla mesaiye kalmam. Amin.
29.09.2011
Kasımpaşa - Karşıyaka Maçı ve sezon değerlendirmesi
- Adana maçında ilk frikik golü,
- Elazığ maçında yan bölgedeki frikik golü (tamam bu faul faul değildi),
- Kasımpaşa'nın attığı 2. gol hep ceza sahası önü frikik tehlikesinden gelen gollerdi.
16.02.2011
İşe Başlangıç İçin Gerekli Evraklar

18.01.2011
Hıncal Uluç Tarzı Yazılar Serisi #3

Sevgi'de Öğlen!!
Saat 11 civarı, geçen gün. Karnımda acıkmıştı, kahvaltı yapalı 3 saatti halbuki. İmdadıma Halil yetişti. "İtiraz istemem, gidiyoruz" dedi. "Nereye yahu?" diye soramadan bindik arabasına. Bayraklı'ya sapınca tahmin ettim gideceğimiz yeri, Sevgi Lokantası... Yıllardır İzmir'in en elit insanları öğlen tatillerinde iş yerlerinden çıkar Sevgi'ye giderler. Bornova Meydan'da vardı, öğlenleri tıklım tıklım yer bulamazsınız. Şimdi, Bayraklı'da.
Girer girmez güler yüzlü insanlar karşıladı bizi. Sanki lokanta -lokanta böyle bir yer için aslında az kalır- değil de evinizde anneniz karşılayıp sofraya çağırır gibi. Binbir çeşit var. Dana-tavuk rostodan patlıcanlı kebaba köfteli patatesten ıspanağa. Tok gelsen yine iki tabak yersin o derece. Biz zaten iki aç insan "ondan, şundan, bundan da bundan da" diye diye neredeyse o günkü bütün çeşitlerden aldık. Halil her zamanki gibi: "Şu olsun ama suyundan koymayın", "Bu olsun ama yağda kızarmasın", diyorum "Burası Sevgi, olmaz öyle şey yağı en kalitelisinden suyu en ayarlısındandır", itiraz ediyor "Biliyorum Sevgi'yi bana anlatma, ben hiçbir şekilde yiyemiyorum böyle". Ben de saygı duyuyorum. Elbette tatlı aldık yanına. Bir Halil geleneği. Özsüt'ün en yakın şubesi 5 km, burda idare edelim diyoruz ve kazandibisini yiyoruz. Ben açıkçası yanmış şekeri sevmem, kaşıkla sıyırıyorum. Halil napıyorsun der gibi bakıyor. O birinciyi bitirmiş ikinciyi alsın mı onu düşünüyor. Yine güleryüz kendini gösteriyor ve ben kazandibimi afiyetle götürürken Halil'e bir bardak çay geliyor, şirketten. Böyle jestler önemli. Nasıl olsa onları etkilemez, yaparsa memnuniyet kazanır. Genelde ikram etseler de bunu yapmayan yerler oluyor. Dahası "Çay alır mıydınız?" diye sorduktan sonra hesaba getirdiği çayı ekleyenler.
En sonunda saat 12:40 gibi ayrılıyoruz Sevgi'den. Ne de olsa daha bir sürü işadamı, avukat, yönetici gelecek. Tok karın, gülen suratlarla ayrıldık Sevgi'den bir dahaki öğle yemeğine kadar. Bakalım bir dahakine hangi çeşitleri çıkaracaklar??? Mutlaka gidin, telefonu 0232 348....
10.01.2011
Neurosport Karşıyaka'dır!!

3.01.2011
Bir Gelenektir yaa Yılbaşları
31.12.2010
Hâlâ Hatırlanan Yılbaşı Performansları
Bu listede adını anamadıklarımıza da bir saygı duruşu yapalım:
29.12.2010
Belki Bir Gün Özlersin... Bence Özleme

27.12.2010
Hıncal Uluç Tarzı Yazılar Serisi #2

Galatasaray Kongresi ya da Galatasaray Kangreni!!!
Mart geldi çattı. Galatasaray'da kongre zamanı. Şu ana kadar sürekli eleştirlen Özhan Canaydın yönetimi bir ara Fenerbahçe'nin önüne geçince başarılı kabul edildi eleştiriler kesildi. Finalde Fenerbahçe karşısında kazanılan maçla Galatasaray'ın aldığı Türkiye Kupası ve Özhan Canaydın'ın dudaklarını yapıştırdığı madalya hâla gözümün önünde. Rakipleri her alanda geçmiş, kazandığı bir kupa sonucu madalyaya can simidi gibi asılıyor, astımlı hastanın ağzına tıkadığı sprey gibi yapıştırıyor dudaklarına, öyle nefes alıyor anca. Geçen sene 1-2 ay devam etti bu ferahlık ancak sonra yine fark ortaya çıktı ve kaybedilen lig şampiyonluğu, kaçırılan Avrupa treni, Anelka gibi bir transferin altında ezilme. O zaman eleştiriler vardı ancak rakip başkan adayı çıkmıyordu "Gelecek kongrede ben başkan olacağım, Galatasaray'ı bu durumdan kurtaracağım." diyen. Şimdi ise 6 aday var. Özhan Canaydın da biri. Vazgeçmedi. Basketbol ve voleybol branşlarında uğranılan hezimeti, basketbolda sponsor adında diğer kulüplerden daha kötü şartları kabul ettiğini, transfere milyonlar harcadığını, borçları büyüttüğünü, bir dolandırıcıya inanıp Türkiye'ye bu kulübü ve taraftarlarını rezil ettiğini unutmuşçasına.
Çok şeyler beklediğim, kendi başına liste çıkarıp yarışa katılsa gözü kapalı başkan seçileceğine inandığım Adnan Polat alt görevlerde yetineceğini açıkladı, hem de Özhan Canaydın'ın listesinde. Özhan Canaydın kişilik olarak müthiş bir insandır. Saf, temiz, centilmen. Zaten bunun ödülünü alırken daha çok eleştirilmesi akılda kalmıştı geçen senelerde. Ama Galatasaray başkanlığına uymuyor, yakışmıyor Özhan Canaydın. Bir de "Liseci"ler var ki... Galatasaray'ı ayrı bir organizma zannedip illa kendi okulu içinden yetişen birinin yöneteceğini düşünen "Liseci" zihniyet. Bugün Erzurum'dan çıkar bir aday Galatasaray'a başkan olur tarihinin en iyi dönemini yaşatır. Ama bu "Liseci" zihniyet hem gelmesine hem de kaza ile gelirse de başarıya ulaşmasına engel olur. Çünkü onlar için Galatasaray'ın başarısı ve Cim Bomluluk değil Galatasaraylılık önemlidir, Galatasaray ekolünden gelmek, bir yönle insanlardan üstün olmak.Kişiliklerini böyle bulmuşlardır çünkü, hayatları boyunca o okul mezunu olmak onları bir yerlere getirmiştir ve bu zehri büyütmek beslemek şimdi onların kutsal görevidir.
6 aday, karışık kafalar, sabit fikirli "Liseci"ler, başarısız ve tekrar göreve talip bir yönetim. 5 sene öncesine kadar Türkiye'ye en büyük gururu yaşatan Galatasaray şimdi Avrupa arenasından uzak, borçlar içinde viran halde yeni yönetimini seçiyor...